|
Saturday, 21 December 2024 |
|
|
Anasayfa Ziyaretçi Defteri |
Ziyaretçi Defteri
Ziyaretçi Defterini imzala
Süleyman Zaman
09 June 2006 15:57 |
Çevrim yada Devriye: Arapça “dönmek” anlamýndadýr. Tasavvufta evrenin oluþumunu ve insanýn geçirdiði farklý aþamalarý belirten bir kavramdýr. Bu kavrama göre; önce tanrýsal evrende bulunan tin (ruh); deðiþik aþamalardan geçtikten sonra görünüþ alanýna çýkmýþtýr. Görünüþ alanýna Çýkan tin, gök katlarýndan basamak, basamak inerek en sonunda insan gövdesine girmiþtir. Ölüm gerçekleþince, tin yeniden , geldiði aþamalardan geçerek tanrýsal öze doðru yükselir. Ancak tin bulunduðu bedende, hangi aþamaya kadar çýkmasýna elveriþli baþarý elde etmiþse o kata kadar çýkar. Ve orada kalýr. Bütün varlýk türlerinin tanrýsal örneklerinin bulunduðu bu yüce evrene “Lahut” denir. Oluþ bu evrenden bir aþama altta bulunana “ Ceberut” evrenine iniþle baþlar. Sonra sýra ile “Melekut” evrenine en sonra da insanýn bulunduðu dördüncü evrene “Nasut” a iner. (Ýsmet Zeki Eyüboðlu; Bütün Yönleriyle Tasavvuf Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yay. 1993) Ýþte aþamalý olarak iniþli- çýkýþlý bu dönüþüme devriye denir. Alevilikte ki devriye inancý; evrenin sonsuzluðunu simgeler. Evren deki nesneler yaratýlmamýþtýr. Her nesne bir baþka nesnenin kendisini , baþkalaþtýrmasýndan, baþka þeye dönüþmesinden oluþmaktadýr. Aþýk Daimi yukarýda ki dizelerde “gah Eflatun, gahi Lokman” göründüm derken “devriye” inancýný oraya koyuyor. Ölen birisinin tini bütünsel tine karýþýr. Doða bu bütünsel içinde ki tini (enerjiyi) belirli bir biçimde yeniden açýða çýkararak onu görüntü alanýna taþýr. Görüntü alanýna taþýnan tin, ya bir hayvan, ya bir bitki, ya bir insan…olarak evrende ki yerini alýr. Bu anlayýþa göre deðiþip dönüþen ve basamak, basamak yükselen Tin ete kemiðe bürünerek (beden) ve bu bedene konan (can ) la önce bir ham insan olur, sonra piþer “olgun insan” olur. Bu varoluþ sonsuza kadar böyle sürer gider. Devir inancýna göre, varlýðýn dönüþümü en basitten basamak, basamak aratarak en yükseðe doðru olur. En üst aþamada kamil insana varýlýr; bu aþama artýk en üst aþamadýr. Bu aþamaya gelmiþ bir insan Tanrýsal özle buluþmuþtur. Geldiði kaynaða ulaþmýþ ve aþkýný, susuzluðunu gidermiþtir. Ulvi aþkla yanýp tutuþan tini, kendi gerçekliðinin ayýrtýna varmýþ ve artýk istediðini elde etmiþtir. Þimdi Daimi’nin þu dizelerine bakalým. Okudum ayeti, yarin veçhinde Gevher vardýr aþýklarýn göçünde Varýp nadan ile, bir cem içinde Oturmaksa , oturmamak pek ala
Bu dizelerde ozanýmýz; Alevi- Bektaþi felsefesinin özü olan; tanrýyý insanda görme öðretisi açýkça görülmektedir. Ozan ilk dizde; yarin yüzünde, evrensel tüm gerçeðin yansýdýðýný belirterek; ayetlerin bize söylemek istediði gerçeklerin özünün insanýn yüzünde mevcut bulunduðunu belirtiyor. Ýnsan yüzünün biçimi, insaný Tanrý gerçeðiyle buluþturuyor. Hurufilikte aritmetik sayýlarla gerçeðe ulaþma yöntemi ozanýn dizelerine yansýmýþ. Hurifilige göre tek gerçek sestir. Seste harflerden oluþmuþtur. Harfler ise belirli bir sayýyý gerektirir. Ses insanýn baþýnýn içinde bulanan dilin bir özelliðidir. Tanrý insanda görünen bir varlýktýr. Bunun en açýk örneði de insanýn yüzünde ki aðzýn A(ayn), burnun L(lam) çenenin Ý/Y(ya harflerine benzemesidir. Bu harfler yan yana geldiðinde ALÝ sözcüðü oluþur Ali ise Tanrý’nýn niteliklerini belirtir. Ozan da ilk dizede bu gerçekliði anlatmaya çalýþýyor. Ýnsanla Tanrý birlikteliðini sunuyor. Ýkinci dizede aþýklarýn, ozanlarýn sözlerinde cevherlerin bulunduðunu söylüyor. Cevher çözülememiþ gizli hazinedir. Ozan; özün, esasýn, mayanýn farkýnda olduðunu ve bunu anlayana yansýtmak istediðini söylüyor. Üçüncü dizede nadanlarla (cahillerle, bilgisizlerle) bir araya, bir topluluða, bir topluma girmenin zor olacaðýný söyleyerek; kendisini anlayamayanlarla birlikte olmak istemediðini dile getirmektedir. Çünkü bilgisiz insan kaba insandýr. Her an kýrýcý olabilir. Dördüncü dizede bu görüþünü netleþtirerek bilgisizlerle bir araya gelmek istemediðini belirtiyor.
Hulul; Tanrýnýn insan biçimine girerek, görünüþ alanýna çýktýðýný savunan bir felsefi akým. Tasavvufta geçen bir kavramdýr. Tenasüh; Ruh göçü. Ruhun ölümsüz olduðunu, bedenden bedene geçtigini ve bu anlamda ölümsüz olduðunu anlatan görüþ. Reenkarnasyon; Bir insanýn öldükten sonra baþka bir bedenle dünyaya tekrar geldiði inancýdýr.
Süleyman Zaman
09 June 2006 15:57 |
Çevrim yada Devriye: Arapça “dönmek” anlamýndadýr. Tasavvufta evrenin oluþumunu ve insanýn geçirdiði farklý aþamalarý belirten bir kavramdýr. Bu kavrama göre; önce tanrýsal evrende bulunan tin (ruh); deðiþik aþamalardan geçtikten sonra görünüþ alanýna çýkmýþtýr. Görünüþ alanýna Çýkan tin, gök katlarýndan basamak, basamak inerek en sonunda insan gövdesine girmiþtir. Ölüm gerçekleþince, tin yeniden , geldiði aþamalardan geçerek tanrýsal öze doðru yükselir. Ancak tin bulunduðu bedende, hangi aþamaya kadar çýkmasýna elveriþli baþarý elde etmiþse o kata kadar çýkar. Ve orada kalýr. Bütün varlýk türlerinin tanrýsal örneklerinin bulunduðu bu yüce evrene “Lahut” denir. Oluþ bu evrenden bir aþama altta bulunana “ Ceberut” evrenine iniþle baþlar. Sonra sýra ile “Melekut” evrenine en sonra da insanýn bulunduðu dördüncü evrene “Nasut” a iner. (Ýsmet Zeki Eyüboðlu; Bütün Yönleriyle Tasavvuf Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yay. 1993) Ýþte aþamalý olarak iniþli- çýkýþlý bu dönüþüme devriye denir. Alevilikte ki devriye inancý; evrenin sonsuzluðunu simgeler. Evren deki nesneler yaratýlmamýþtýr. Her nesne bir baþka nesnenin kendisini , baþkalaþtýrmasýndan, baþka þeye dönüþmesinden oluþmaktadýr. Aþýk Daimi yukarýda ki dizelerde “gah Eflatun, gahi Lokman” göründüm derken “devriye” inancýný oraya koyuyor. Ölen birisinin tini bütünsel tine karýþýr. Doða bu bütünsel içinde ki tini (enerjiyi) belirli bir biçimde yeniden açýða çýkararak onu görüntü alanýna taþýr. Görüntü alanýna taþýnan tin, ya bir hayvan, ya bir bitki, ya bir insan…olarak evrende ki yerini alýr. Bu anlayýþa göre deðiþip dönüþen ve basamak, basamak yükselen Tin ete kemiðe bürünerek (beden) ve bu bedene konan (can ) la önce bir ham insan olur, sonra piþer “olgun insan” olur. Bu varoluþ sonsuza kadar böyle sürer gider. Devir inancýna göre, varlýðýn dönüþümü en basitten basamak, basamak aratarak en yükseðe doðru olur. En üst aþamada kamil insana varýlýr; bu aþama artýk en üst aþamadýr. Bu aþamaya gelmiþ bir insan Tanrýsal özle buluþmuþtur. Geldiði kaynaða ulaþmýþ ve aþkýný, susuzluðunu gidermiþtir. Ulvi aþkla yanýp tutuþan tini, kendi gerçekliðinin ayýrtýna varmýþ ve artýk istediðini elde etmiþtir. Þimdi Daimi’nin þu dizelerine bakalým. Okudum ayeti, yarin veçhinde Gevher vardýr aþýklarýn göçünde Varýp nadan ile, bir cem içinde Oturmaksa , oturmamak pek ala
Bu dizelerde ozanýmýz; Alevi- Bektaþi felsefesinin özü olan; tanrýyý insanda görme öðretisi açýkça görülmektedir. Ozan ilk dizde; yarin yüzünde, evrensel tüm gerçeðin yansýdýðýný belirterek; ayetlerin bize söylemek istediði gerçeklerin özünün insanýn yüzünde mevcut bulunduðunu belirtiyor. Ýnsan yüzünün biçimi, insaný Tanrý gerçeðiyle buluþturuyor. Hurufilikte aritmetik sayýlarla gerçeðe ulaþma yöntemi ozanýn dizelerine yansýmýþ. Hurifilige göre tek gerçek sestir. Seste harflerden oluþmuþtur. Harfler ise belirli bir sayýyý gerektirir. Ses insanýn baþýnýn içinde bulanan dilin bir özelliðidir. Tanrý insanda görünen bir varlýktýr. Bunun en açýk örneði de insanýn yüzünde ki aðzýn A(ayn), burnun L(lam) çenenin Ý/Y(ya harflerine benzemesidir. Bu harfler yan yana geldiðinde ALÝ sözcüðü oluþur Ali ise Tanrý’nýn niteliklerini belirtir. Ozan da ilk dizede bu gerçekliði anlatmaya çalýþýyor. Ýnsanla Tanrý birlikteliðini sunuyor. Ýkinci dizede aþýklarýn, ozanlarýn sözlerinde cevherlerin bulunduðunu söylüyor. Cevher çözülememiþ gizli hazinedir. Ozan; özün, esasýn, mayanýn farkýnda olduðunu ve bunu anlayana yansýtmak istediðini söylüyor. Üçüncü dizede nadanlarla (cahillerle, bilgisizlerle) bir araya, bir topluluða, bir topluma girmenin zor olacaðýný söyleyerek; kendisini anlayamayanlarla birlikte olmak istemediðini dile getirmektedir. Çünkü bilgisiz insan kaba insandýr. Her an kýrýcý olabilir. Dördüncü dizede bu görüþünü netleþtirerek bilgisizlerle bir araya gelmek istemediðini belirtiyor.
Hulul; Tanrýnýn insan biçimine girerek, görünüþ alanýna çýktýðýný savunan bir felsefi akým. Tasavvufta geçen bir kavramdýr. Tenasüh; Ruh göçü. Ruhun ölümsüz olduðunu, bedenden bedene geçtigini ve bu anlamda ölümsüz olduðunu anlatan görüþ. Reenkarnasyon; Bir insanýn öldükten sonra baþka bir bedenle dünyaya tekrar geldiði inancýdýr.
Süleyman Zaman
09 June 2006 15:57 |
Çevrim yada Devriye: Arapça “dönmek” anlamýndadýr. Tasavvufta evrenin oluþumunu ve insanýn geçirdiði farklý aþamalarý belirten bir kavramdýr. Bu kavrama göre; önce tanrýsal evrende bulunan tin (ruh); deðiþik aþamalardan geçtikten sonra görünüþ alanýna çýkmýþtýr. Görünüþ alanýna Çýkan tin, gök katlarýndan basamak, basamak inerek en sonunda insan gövdesine girmiþtir. Ölüm gerçekleþince, tin yeniden , geldiði aþamalardan geçerek tanrýsal öze doðru yükselir. Ancak tin bulunduðu bedende, hangi aþamaya kadar çýkmasýna elveriþli baþarý elde etmiþse o kata kadar çýkar. Ve orada kalýr. Bütün varlýk türlerinin tanrýsal örneklerinin bulunduðu bu yüce evrene “Lahut” denir. Oluþ bu evrenden bir aþama altta bulunana “ Ceberut” evrenine iniþle baþlar. Sonra sýra ile “Melekut” evrenine en sonra da insanýn bulunduðu dördüncü evrene “Nasut” a iner. (Ýsmet Zeki Eyüboðlu; Bütün Yönleriyle Tasavvuf Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yay. 1993) Ýþte aþamalý olarak iniþli- çýkýþlý bu dönüþüme devriye denir. Alevilikte ki devriye inancý; evrenin sonsuzluðunu simgeler. Evren deki nesneler yaratýlmamýþtýr. Her nesne bir baþka nesnenin kendisini , baþkalaþtýrmasýndan, baþka þeye dönüþmesinden oluþmaktadýr. Aþýk Daimi yukarýda ki dizelerde “gah Eflatun, gahi Lokman” göründüm derken “devriye” inancýný oraya koyuyor. Ölen birisinin tini bütünsel tine karýþýr. Doða bu bütünsel içinde ki tini (enerjiyi) belirli bir biçimde yeniden açýða çýkararak onu görüntü alanýna taþýr. Görüntü alanýna taþýnan tin, ya bir hayvan, ya bir bitki, ya bir insan…olarak evrende ki yerini alýr. Bu anlayýþa göre deðiþip dönüþen ve basamak, basamak yükselen Tin ete kemiðe bürünerek (beden) ve bu bedene konan (can ) la önce bir ham insan olur, sonra piþer “olgun insan” olur. Bu varoluþ sonsuza kadar böyle sürer gider. Devir inancýna göre, varlýðýn dönüþümü en basitten basamak, basamak aratarak en yükseðe doðru olur. En üst aþamada kamil insana varýlýr; bu aþama artýk en üst aþamadýr. Bu aþamaya gelmiþ bir insan Tanrýsal özle buluþmuþtur. Geldiði kaynaða ulaþmýþ ve aþkýný, susuzluðunu gidermiþtir. Ulvi aþkla yanýp tutuþan tini, kendi gerçekliðinin ayýrtýna varmýþ ve artýk istediðini elde etmiþtir. Þimdi Daimi’nin þu dizelerine bakalým. Okudum ayeti, yarin veçhinde Gevher vardýr aþýklarýn göçünde Varýp nadan ile, bir cem içinde Oturmaksa , oturmamak pek ala
Bu dizelerde ozanýmýz; Alevi- Bektaþi felsefesinin özü olan; tanrýyý insanda görme öðretisi açýkça görülmektedir. Ozan ilk dizde; yarin yüzünde, evrensel tüm gerçeðin yansýdýðýný belirterek; ayetlerin bize söylemek istediði gerçeklerin özünün insanýn yüzünde mevcut bulunduðunu belirtiyor. Ýnsan yüzünün biçimi, insaný Tanrý gerçeðiyle buluþturuyor. Hurufilikte aritmetik sayýlarla gerçeðe ulaþma yöntemi ozanýn dizelerine yansýmýþ. Hurifilige göre tek gerçek sestir. Seste harflerden oluþmuþtur. Harfler ise belirli bir sayýyý gerektirir. Ses insanýn baþýnýn içinde bulanan dilin bir özelliðidir. Tanrý insanda görünen bir varlýktýr. Bunun en açýk örneði de insanýn yüzünde ki aðzýn A(ayn), burnun L(lam) çenenin Ý/Y(ya harflerine benzemesidir. Bu harfler yan yana geldiðinde ALÝ sözcüðü oluþur Ali ise Tanrý’nýn niteliklerini belirtir. Ozan da ilk dizede bu gerçekliði anlatmaya çalýþýyor. Ýnsanla Tanrý birlikteliðini sunuyor. Ýkinci dizede aþýklarýn, ozanlarýn sözlerinde cevherlerin bulunduðunu söylüyor. Cevher çözülememiþ gizli hazinedir. Ozan; özün, esasýn, mayanýn farkýnda olduðunu ve bunu anlayana yansýtmak istediðini söylüyor. Üçüncü dizede nadanlarla (cahillerle, bilgisizlerle) bir araya, bir topluluða, bir topluma girmenin zor olacaðýný söyleyerek; kendisini anlayamayanlarla birlikte olmak istemediðini dile getirmektedir. Çünkü bilgisiz insan kaba insandýr. Her an kýrýcý olabilir. Dördüncü dizede bu görüþünü netleþtirerek bilgisizlerle bir araya gelmek istemediðini belirtiyor.
Hulul; Tanrýnýn insan biçimine girerek, görünüþ alanýna çýktýðýný savunan bir felsefi akým. Tasavvufta geçen bir kavramdýr. Tenasüh; Ruh göçü. Ruhun ölümsüz olduðunu, bedenden bedene geçtigini ve bu anlamda ölümsüz olduðunu anlatan görüþ. Reenkarnasyon; Bir insanýn öldükten sonra baþka bir bedenle dünyaya tekrar geldiði inancýdýr.
Süleyman Zaman
09 June 2006 14:23 |
SANAT ÜZERÝNE
Sanat; özünde doðayý öykünerek, her hangi bir etkinliði, bir iþi yapmanýn yöntemi, bilgisi ve kurallarýný belirleyen bir eylem biçimidir. Bu tanýma göre sanat; doðayý insan yararýna kullanma etkinliði olarak karþýmýza çýkar. Ýnsan doðayý kendi yararýna olacak biçimde deðiþikliðe uðratýrken, kendi tinini de doyuma ulaþtýrmaya çalýþýr. Ýþte sanat estetik duygularý da öne çýkararak, zevk öðesini de iþin içine katarak doðayý dönüþtürme iþidir. Sanat insanýn yalnýzca dirimsel gereksinimin deðil, ayný zamanda tinsel doyumunu da kapsamasýdýr. Çünkü insan tin ve ten olarak bir bütünsel yapý oluþturur. Sanatýn içinde felsefe, edebiyat, müzik, yontu, resim, tiyatro gibi insan tinine yönelik düþünsel boyut ve güzellik duygularý vardýr. Burada insan yetisinin iþlevi öne çýkar. Bazen din ve felsefe, insaný günlük hayatýn dar kalýplarýna sokar. Ýþte sanat burada devreye girerek insaný rahatlatýr. Bir oksijen subabý gibi insaný sýkýntýdan kurtarýr. Sanatta insan kendini bulmaya çalýþýr. Doðayla kendi arasýnda ki kopukluðu gidermek ve kendisiyle doða arasýnda ki iliþkiyi kurabilmek sanatýn en temel iþlevidir. Sanatýn yöntemi insan ruhunu keþfetmektir. Bedensel gereksinim yenilen besinlerle, dýþarýdan alýnan maddesel gýdalarla giderilirken, ruhsal gereksinimi de ancak sanat giderebilir. Denebilir ki sanat insanýn soyut kavramlara varmasýyla oluþmuþtur. Sanat somutun soyuta, soyutun somuta çevrilmiþ biçimidir. Gerek bilim, gerek sanat olsun insan özünde kendi gerçekliðini aramaktadýr. Ýnsan aklý ve zekasýyla, görüþ, sezgi ve yetisiyle sürekli araþtýrýp sorgulayarak kendi varlýðýný kanýtlanmaya kendi gerçekliðini bulmaya çalýþmaktadýr. Sanat, bilim, felsefe,din ve teknoloji bu gerçekliðe ulaþmanýn birer aracýdýrlar. Bunlar birbirine sýký sýkýya baðlýdýrlar. Her sanat eseri, var olan bir þey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlýðý anlatýr, ondan bir parça ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasýnýn resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olaylarýn simgelenmesidir. Bir þiir ya da müzik parçasý, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularýndan bir anlatýmdýr. Sanatçýnýn gördüðü, kavradýðý ve gerçeklik olarak belirlediði varlýðýn bilgisi, sanatýn öz konusunu oluþturur. http://www.geocities.com/enveryolcu/sanat/ned
ir.html)
Sanat insan ruhunun güzelliðinin dýþavurumudur. Sanatta estetik duygular ön plandadýr. Sanat insanlarýn gereksinimini karþýlamak için öðrendikleri iþ, ustalýk, hüner, marifet, bilgi ve görgü anlamýnda da kullanýlýr. Bu iþleve zanaat denir. Zanaatla, sanat iç içedir. Birbirinden ayrýlmazlar. Özünde sanat tinsel( ruhsal gereksinmeyi, zanaat ise dirimsel gereksinmeyi) gidermeye dönük insansal olgudur. Bu ikisi arasýnda ki ayrýmý zanaat ile sanat arasýnda ki ayrýmý yapabilmek için sanata“Güzel Sanatlar” adý verilmiþtir. Çünkü sanat estetik duygularý, güzeli, iyiyi, uyumluluðu, ahengi yaþatabilmek amacýyla doða karþýnda ki duygu ve düþüncelerini ; çizgi, renk, ses, söz, çalðý, ritm, þeklinde açýða çýkarma eylemidir. Esasý ruhun rahatlamasý, ruhsal erince ulaþabilme güdüsü yatar. Sanatta insan doðaya, topluma ve insana bakýþ açýsý bakýmýndan farklý anlayýþlar vardýr. Söz konusu arabeskte bu farklý anlayýþlardan birisidir. Arabesk konusunu daha sonraya býrakacaðým.
09.06.2006
Süleyman Zaman
09 June 2006 14:23 |
SANAT ÜZERÝNE
Sanat; özünde doðayý öykünerek, her hangi bir etkinliði, bir iþi yapmanýn yöntemi, bilgisi ve kurallarýný belirleyen bir eylem biçimidir. Bu tanýma göre sanat; doðayý insan yararýna kullanma etkinliði olarak karþýmýza çýkar. Ýnsan doðayý kendi yararýna olacak biçimde deðiþikliðe uðratýrken, kendi tinini de doyuma ulaþtýrmaya çalýþýr. Ýþte sanat estetik duygularý da öne çýkararak, zevk öðesini de iþin içine katarak doðayý dönüþtürme iþidir. Sanat insanýn yalnýzca dirimsel gereksinimin deðil, ayný zamanda tinsel doyumunu da kapsamasýdýr. Çünkü insan tin ve ten olarak bir bütünsel yapý oluþturur. Sanatýn içinde felsefe, edebiyat, müzik, yontu, resim, tiyatro gibi insan tinine yönelik düþünsel boyut ve güzellik duygularý vardýr. Burada insan yetisinin iþlevi öne çýkar. Bazen din ve felsefe, insaný günlük hayatýn dar kalýplarýna sokar. Ýþte sanat burada devreye girerek insaný rahatlatýr. Bir oksijen subabý gibi insaný sýkýntýdan kurtarýr. Sanatta insan kendini bulmaya çalýþýr. Doðayla kendi arasýnda ki kopukluðu gidermek ve kendisiyle doða arasýnda ki iliþkiyi kurabilmek sanatýn en temel iþlevidir. Sanatýn yöntemi insan ruhunu keþfetmektir. Bedensel gereksinim yenilen besinlerle, dýþarýdan alýnan maddesel gýdalarla giderilirken, ruhsal gereksinimi de ancak sanat giderebilir. Denebilir ki sanat insanýn soyut kavramlara varmasýyla oluþmuþtur. Sanat somutun soyuta, soyutun somuta çevrilmiþ biçimidir. Gerek bilim, gerek sanat olsun insan özünde kendi gerçekliðini aramaktadýr. Ýnsan aklý ve zekasýyla, görüþ, sezgi ve yetisiyle sürekli araþtýrýp sorgulayarak kendi varlýðýný kanýtlanmaya kendi gerçekliðini bulmaya çalýþmaktadýr. Sanat, bilim, felsefe,din ve teknoloji bu gerçekliðe ulaþmanýn birer aracýdýrlar. Bunlar birbirine sýký sýkýya baðlýdýrlar. Her sanat eseri, var olan bir þey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlýðý anlatýr, ondan bir parça ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasýnýn resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olaylarýn simgelenmesidir. Bir þiir ya da müzik parçasý, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularýndan bir anlatýmdýr. Sanatçýnýn gördüðü, kavradýðý ve gerçeklik olarak belirlediði varlýðýn bilgisi, sanatýn öz konusunu oluþturur. http://www.geocities.com/enveryolcu/sanat/ned
ir.html)
Sanat insan ruhunun güzelliðinin dýþavurumudur. Sanatta estetik duygular ön plandadýr. Sanat insanlarýn gereksinimini karþýlamak için öðrendikleri iþ, ustalýk, hüner, marifet, bilgi ve görgü anlamýnda da kullanýlýr. Bu iþleve zanaat denir. Zanaatla, sanat iç içedir. Birbirinden ayrýlmazlar. Özünde sanat tinsel( ruhsal gereksinmeyi, zanaat ise dirimsel gereksinmeyi) gidermeye dönük insansal olgudur. Bu ikisi arasýnda ki ayrýmý zanaat ile sanat arasýnda ki ayrýmý yapabilmek için sanata“Güzel Sanatlar” adý verilmiþtir. Çünkü sanat estetik duygularý, güzeli, iyiyi, uyumluluðu, ahengi yaþatabilmek amacýyla doða karþýnda ki duygu ve düþüncelerini ; çizgi, renk, ses, söz, çalðý, ritm, þeklinde açýða çýkarma eylemidir. Esasý ruhun rahatlamasý, ruhsal erince ulaþabilme güdüsü yatar. Sanatta insan doðaya, topluma ve insana bakýþ açýsý bakýmýndan farklý anlayýþlar vardýr. Söz konusu arabeskte bu farklý anlayýþlardan birisidir. Arabesk konusunu daha sonraya býrakacaðým.
09.06.2006
4937 Mesaj Var
|
|